BORÇLUNUN KENDİ FİİLİYLE ACZİNE SEBEBİYET VERMESİ

BORÇLUNUN KENDİ FİİLİYLE ACZİNE SEBEBİYET VERMESİ

 

 

 

İÇİNDEKİLER

İçindekiler

I. GİRİŞ

II. SUÇUN İNCELENMESİ

A)MADDİ UNSUR

1. Suçta Korunan Hukuki Değer

2. Fail ve Mağdur

3. Hareket, Netice ve Nedensellik Bağlantısı

B) HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

III. SUÇUN MANEVİ UNSURU

IV. TEŞEBBÜS, İŞTİRAK

V. ŞİKAYET

VI. ZAMANAŞIMI

A) DAVA ZAMANAŞIMI

B) CEZA ZAMANAŞIMI

VII. MUHAKEME

A) GÖREVLİ MAHKEME

B) YETKİLİ MAHKEME

C) MUHAKEME SAFHASI

VIII. YAPTIRIM

Kaynakça

 

I.GİRİŞ

İcra ve İflas Kanunu, borçlunun kendi irade ve rızası ile mükellefiyetlerini yerine

getirmediği taktirde borçlunun bu mükellefiyetini yerine getirmesini sağlamak için devletin,

borçlunun malları veya şahsı üzerinde muayyen şekillere uyulmak suretiyle zor kullanması

gerektiğine ilişkin esasları içermektedir. Kanunun getirdiği bu kuralların bütünü İcra ve İflas

Kanunun “hukuk bölümü” olarak adlandıracağımız bölümünü oluşturur. İflas kaideleri de

buraya dahildir.

Bu bağlamda borcunu ödemeyen borçludan alacağını tahsil etmek için İcra ve İflas

Kanununun getirdiği düzenlemelere uymamanın yaptırımlarından oluşan ve icra iflas

suçlarının düzenlendiği kısım, “icra ceza” diye de adlandırılmaktadır. Burada şu durumun

altını çizmek gerekir: borçlu borcunu ödeyemediği veya ödemediği için

cezalandırılmamaktadır. Buradaki cezalandırma borçlunun takip ve tahsilata ilişkin öngörülen

düzenlemelere aykırı davranması veya bu takip ve tahsilattan hileli bir şekilde kaçınması

nedeniyle söz konusu olmaktadır. Örnek vermek gerekirse; borcu nedeniyle takibe düşen

borçlu, mal beyanında bulunmadığı için cezai yaptırıma konu olmaktadır, yoksa borcunu

ödememekten dolayı bir cezalandırma yoktur. Sonuç olarak söylenebilir ki; icra cezanın

konusu, devletin icra alanında takip ve tahsil için öngördüğü düzenlemelere uymamaktır.

Ülkemizde sıkça yaşanan ekonomik krizlerin de etkisiyle nüfusumuzun önemli bir

kısmı bir şekilde icralık olmuştur. Sadece 2004 yılında İcra dairelerinde 10 milyonun üstünde

dosya olduğu1 göz önüne alındığında bu konunun önemi ortaya çıkmaktadır. Ekonomik

koşullardaki değişiklikler nedeniyle aslında iyiniyetli olan pek çok insan, yasanın öngördüğü

sürelerde ve yasanın aradığı usuli şartlara uyulmamasından dolayı cezai müeyyide ile

karşılaşmış ve bu nedenle mağdur olmuşlardır.

17.07 2003 tarihli 4949 sayılı Kanunla İcra ve İflas Kanununda çok önemli ve

kapsamlı değişikler yapılmıştır. İcra ve İflas suçlarının çoğu ceza kararnamesi kapsamına

alınmıştır.

İcra İflas kanunumuz da, bazı eylemleri cezai müeyyideye tabi tutmuştur. Burada

incelenmeye çalışılacak olan, anılan kanunun 332.maddesi de bu anlamda değerlendirilmesi

gereken bir maddedir. Maddenin başlığı “Aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren veya

vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştıran borçlunun cezası” biçimindedir. Madde metni:

İİK MADDE 332 (Değişik: 18.02.1965 gün Say.Kan. m 131. Değişik:31.05.2005 gün

5358 Say. Kan. M.2)

“Haciz yolu takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu, adet

üzerine tecviz edilemeyecek bir hiffetle hareket ederek veya haddinden ziyade masraflar

yaparak yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet verir yahut

vaziyetinin fenalığını bildiği halde o gibi hareketlerle bu fenalığı ağırlaştırırsa, aleyhine aciz

belgesi ihtihsal edildiği veya alacaklı alacağını istifa edemediğini ispat ettiği takdirde, onbeş

günden 6 aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

1 Artuç Mustafa-Bıkmaz Raif, İcra İflas Suçları, Ankara 2004

1

Konkordato mühleti talebinden önceki iki yıl içinde birinci fıkradaki fiilleri işleyen

borçlu hakkında da aynu hükümler uygulanır.

Bu suç alacaklının şikayeti üzerine takip olunur. Borçluyu fazla borç altına girmeye

veya talih oyunu ile spekülasyonlarda bulunmaya sevk etmiş yahut ağır faiz almak suretiyle

zaafından istifade etmiş olan alacaklıların şikayet hakkı yoktur.” şeklindedir.

Burada İİK 332. maddesinin birinci fıkrasında ihdas edilen suç incelenmeye

çalışılacaktır.

II. SUÇUN İNCELENMESİ

A) MADDİ UNSUR

1. Suçta Korunan Hukuki Değer

Burada korunan hukuki değer alacaklının alacak hakkıdır. Borçlu kendi fiiliyle aczine

sebebiyet vermesi ve alacaklının alacağını bu sebeple tam olarak elde edememesi durumunda,

hüküm uygulama alanı bulur.

2. Fail ve Mağdur

Fail, İİK 332/1’e göre; haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki

yıl içinde, adet üzerine tecviz edilemeyecek bir hiffetle hareket ederek veya haddinden ziyade

masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek

yahut işlerinde ağır ihtimallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet veren yahut

vaziyetinin fenalığını bildiği halde o gibi hareketlerle bu fenalığı ağırlaştıran borçludur.2

Daha genel bir tanımla, fail; aczine kendi fiiliyle sebebiyet veren veya vaziyetinin

fenalığını bilerek ağırlaştıran borçludur. Yani failin İİK anlamında, borçlu sıfatına sahip olan

kişi olması gerekmektedir.

Suçun mağduru; borçlunun kusurlu hareketlerinin birinden zarar görmüş olan

alacaklıdır. Alacaklı, borçlu hakkında kesin aciz belgesi almış olmalı, alacağını alamadığını

kanıtlamış olmalıdır.

Borçluyu fazla borç altına girmeye veya talih oyunu ile spekülasyonlarda bulunmaya

sevk etmiş yahut ağır faiz almak suretiyle zaafından istifade etmiş olan alacaklıların şikayet

hakkı yoktur.

2 Çetin Emine Halman, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, İzmir 2007

1

3. Hareket, Netice ve Nedensellik Bağlantısı

Suçun gerçekleşmesi için bir fiilin bulunması gerekir. Fiil, ceza hukukunda hareket,

netice ve nedensellik bağlantısını ifade eden bir kavramdır. Fiilin bu unsurlarını kısaca açmak

gerekirse; hareket açığa vurulan ve insandan çıkan bir faaliyettir; diğer bir deyişle dış dünyada

iradenin dışa vurulmasını ifade eden her türlü davranıştır. Netice, hareketin dış dünyada neden

olduğu her türlü değişikliktir. Nedensellik bağı ise, hareket ile netice arasında bulunması

gereken bağlantıdır.3

a) Hareket

Kanundaki tanıma göre borçlunun;

– Adet üzere tecviz edilemeyecek bir hiffetle hareket ederek,

– veya haddinden fazla masraflar yaparak,

– yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek,

– yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet vermesi,

– yahut vaziyetinin fenalığını bildiği halde o gibi hareketlerle bu fenalığı ağırlaştırması

gerekir.

Borçlunun yukarıda sayılan fiilleri neticesinde, aczine sebebiyet vermesi veya

vaziyetinin fenalığını bildiği halde durumunu daha da ağırlaştırması suç teşkil eder..

Bu suç, hareketin önemi bakımından bağlı hareketli bir suçtur. Kanunun bazı suçlar

yönünden hareketin nasıl olması gerektiğini belirtmesi durumunda “bağlı hareketli suçlardan”

söz edilir.4 İİK 332/1 ‘ de belirtilen suçun işlenebilmesi ancak yukarıda sayılan eylemlerin

gerçekleşmesi ile mümkün olur. Kendi fiili ile aczine sebebiyet verme suçunun oluşması

ancak hükümde belirtilen eylemlerle mümkün olur. Burada kanun koyucu “kendi fiili”

ifadesinin neler olduğunu açıkça belirtmiş bulunmaktadır.

Hareketin sayısı bakımından suça bakacak olursak; seçimlik hareketli suçtan

bahsetmek gerekir. Seçimlik hareketli suçlar, kanuni tanımında suçun gerçekleşebilmesi için

birden fazla hareketin öngörüldüğü suçlardır. Ancak bu hareketlerin hepsinin yapılmasına

gerek yoktur, birisinin yapılması halinde suç işlenmiş sayılır. Kanunkoyucu, bu işlerin

hepsini yapanı dahi tek bir suç işlemiş kabul etmek istediğini bu şekilde belirtmek istemiştir.5

Borçlunun, hükümde geçen eylemlerden birini gerçekleştirmesi ile suç oluşur. Maddede

belirtilen eylemler arasında “veya” ve “yahut” bağlaçlarının kullanılması burada seçimlik

hareketli suçun varlığını ortaya koymuş olmaktadır. Bu fiillerden birinin yapılması ile suç

gerçekleşmiş olur.

Burada suçun seçimlik hareketli suç olmasından dolayı icrai suç mu, ihmali suç mu

olduğu konusunda, kanımca, her hareket açısından değerlendirme yapmak gerekir. Kanun

3 Demirbaş Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005

4 Demirbaş Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005

5 Demirbaş Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005

1

hükmünde suçu meydana getiren eylemlerden biri olarak sayılmış bulunan, “işlerinde ağır

ihmallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet vermesi” fiili, ihmali suça sebebiyet

verir. Diğer sayılan eylemler neticesinde fiilin meydana gelmesi halinde ise icrai suçtan

bahsetmek gerekir.

Belirtilen bu hareketlerin sınırlandırılan süre içinde yapılmış olması gerekir. Yani bu

fiillerin;

– Haciz yoluyla takip talebinden sonra,

– veya haciz yoluyla takip talebinden önceki iki yıl içersinde,

– veya konkordoto mühleti talebinden evvelki iki yıl içerisinde

yapılmış olması gerekir.

Belirtilen süreler dışındaki bir zamanda yapılan bu hareketler diğer suç unsurları olsa

da, maddeye göre cezalandırılmaz.6

b) Netice

Netice, hareketin dış dünyada meydana getirdiği, suç tanımına uygun olan

değişikliktir7. Bu değişiklik, ihmali yada icrai insan davranışının sonucu olmalıdır. Dış

dünyada gerçekleşen bir olaydır. Her suçta bir netice vardır.

Kanaatimce incelenmeye çalışılan suç maddi suçtur. Hareketle neticesi birbirinden

ayrılabilen suçlar maddi suçlardır. Hareket ve netice değişik zamanlarda ve yerlerde

gerçekleşebilir. Kanunun neticeyi göstermediği, sadece belirli bir hareketin yapılması ile

suçun tamamlandığını kabul ettiği suçlar, şekli suçlardır. Kanun koyucu kendi fiiliyle aczine

sebebiyet verme suçunda, neticeyi belirtmiş, borçlunun sayılan fiilleri neticesinde, aczine

sebebiyet vermesi veya vaziyetinin fenalığını bildiği halde durumunu daha da ağırlaştırması

ile alacaklının zarara uğraması neticesinin oluşmasını aramıştır.

Hareketin sonucu zarar ve tehlike şeklinde gerçekleşir. Kanunkoyucu suç tipinde

zararlı bir neticeyi öngörmüş ise bir zarar suçu var demektir. Olayımızda da kanun koyucu

hükümde belirtilen eylemler neticesinde, failin, aczine sebep olmasını veya durumunu daha

da ağırlaştırmasını aramıştır. Dolayısıyla bu suç, zarar suçudur.

c) Nedensellik Bağı

Suçun maddi unsurunun varlığından söz edebilmek için, hareket ile netice arasında bir

sebep sonuç ilişkisi bulunması gerekir. Buna nedensellik ilişkisi denir.

Kendi fiili ile aczine sebebiyet verme suçunda alacaklının zararının borçlunun kusurlu

hareketleri neticesinde meydana gelmiş olması gerekir. Borçlunun kusurlu hareketlerinden

6 Çetin Emine Halman, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, İzmir 2007

7 Centel-Zafer- Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2005

1

zarar gören alacaklı; borçlu hakkında kesin aciz belgesi almış olmalı, alacağını alamadığını

kanıtlamış olmalıdır.8

Alacaklının zarara uğradığı durumlar iki şekilde ortaya çıkabilir:

– Alacaklı borçlu hakkında yaptığı takip neticesinde aciz vesikası almış ise, alacaklının

zarar uğradığı açıktır. Yani artık alacaklının zarara uğradığını ayrıca başka vasıtalarla

ispatına gerek yoktur. Elinde bulundurduğu aciz vesikası onun zarara uğradığına

karine teşkil eder. Aksi borçlu tarafından ispat edilmelidir.

– Alacaklı, borçlu aleyhine böyle bir aciz vesikası almamış ise; artık borçlunun bu kabil

hareketlerinden dolayı bir zarara uğradığını ispat etmek zorundadır. Böyle bir

durumda artık ispat külfeti alacaklının üzerinde demektir.9

B) HUKUKA AYKIRILIK UNSURU

Hukuka aykırılık, geniş anlamda hukukça korunmuş hak ve yarara saldırı, yani fiilin

hukuk düzenine uygun olmaması demektir.10

Fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldıran çeşitli hukuka uygunluk sebepleri yasada

öngörülmüştür. Bu hukuka uygunluk sebepleri, haksız eylemi suç olmaktan çıkarırlar.

TCK’ya göre hukuka uygunluk sebepleri şunlardır:

– Kanunun Hükmü ve Amirin Emri (5237 sayılı TCK. m.24)

– Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali (5237 sayılı TCK m.25)

– Hakkın Kullanılması ve İlgilinin Rızası (5237 sayılı TCK m. 26)

şeklindedir.

Burada niteliği itibariyle uygulanabilecek olan tek hukuka uygunluk sebebi

kanaatimce mağdurun rızasıdır. Suç sayılan fiilleri gerçekleştirirken alacaklının rızasının

olması durumunda, borçlunun cezalandırılamaması gerekir.

Maddenin son fıkrasında belirtilen “borçluyu fazla borç altına girmeye veya talih

oyunu ile spekülasyonlarda bulunmaya sevk etmiş yahut ağır faiz almak suretiyle zaafından

istifade etmiş olan alacaklıların şikayet hakkı yoktur.” şeklindeki ifade kanaatimce bir özel

hukuka uygunluk sebebi değil, bir şikayet şartıdır.

8 Alasu Yılmaz, Hukukumuzda İcra İflas Suçları, Ankara 1994

9 Çetin Emine Halman, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, İzmir 2007

10 Demirbaş Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005

1

III. SUÇUN MANEVİ UNSURU

Bu maddeye göre borçlunun cezalandırabilmesi için, borçlunun suç sayılan

hareketlerinin, alacaklıyı zarara uğratmak kastıyla yapılması şart değildir. Suç kasti bir suç

değil, taksirli bir suçtur.11 Failin alacaklısına zarar verme kastı aranmamaktadır. Fail zarar

verme kastıyla hareket etmese de bu suç oluşur. Ancak alacaklının şikayet hakkını

kullanabilmesi için zarar görmüş olması gerekir.

Burada, suçun meydana gelmesi için her ne kadar borçlunun alacaklısını zarara sokma

kastının olup olmadığı araştırılmazsa da borçlunun bu fiillerinin onun sosyal kişisel ve ailevi

yaşantısına uygun olup olmadığı mahkemece araştırılmalıdır. Yaşantısının gerektirdiği biçim

ve nitelikte, yukarıda sayılan hareketleri yapan borçlunun cezalandırılmaması gerekir. Lüzum

olduğu taktirde bu hususta bilirkişi incelemesi de yapılabilir.12

IV. TEŞEBBÜS, İŞTİRAK

1. Teşebbüs

Failin işlemek istediği suçun, icra hareketlerinin tamamlanamaması nedeniyle yarım

kalmasına suça teşebbüs denir. Bu gibi durumlarda, suç tam olarak gerçekleşmediği halde,

ceza verilmesinin nedeni, yasada bu konuda açık hüküm bulunmasıdır. Suça teşebbüs,

bağımsız bir suç olmadığı gibi; suçun hafifletici nedeni de değildir. Suça teşebbüs

cezalandırılma alanını genişleten bir kavramdır.13

Teşebbüsün dört tane koşulu olduğu kabul edilmektedir. Bunlar: Suç işleme kastı,

icraya başlama, elverişli hareket ve suçun tamamlanamaması olarak kabul edilmektedir.14

Bazı suçlar teşebbüse elverişli değildir. Taksirli suçlara teşebbüs olmaz. Çünkü

belirtildiği üzere, kastın bulunması teşebbüsün bir unsuru olarak aranmaktadır. Taksirli

suçlarda ise hareket istenerek yapıldığı halde netice istenmemektedir.

Daha önce anlatıldığı gibi, aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme suçu taksirle

işlenebilen bir suçtur. Bu tür suçlara teşebbüs olamayacağından, bu suçu da teşebbüs mümkün

değildir.

2. İştirak

Taksirli suçlara iştirak olup olamayacağı tartışmalıdır. Ancak doktrindeki baskın

görüş, taksirli suçlara iştirakin olamayacağı şeklindedir. Nitekim Yeni TCK 22/5’de “ Birden

fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her

failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.” şeklinde bu durum açıkça ifade edilmiştir.

Buna göre taksirli suçlarda, objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranarak bir hukuki

değerin ihlaline neden olan her hareket, fail olmayı sonuçlar.15

11 Çolak Haluk, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü

12 Çetin Emine Halman, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, İzmir 2007

13 Centel-Zafer- Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2005

14 Centel-Zafer- Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2005

15 Demirbaş Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005

1

İnceleme konusu olan aczine kendi fiili ile sebebiyet suçu taksirli bir suç olduğunu

daha önce belirtmiştim. Bu açıklamalardan sonra bu suça iştirakin olamayacağı

kanaatindeyim.

V. ŞİKAYET

Bu suç alacaklının şikayeti üzerine takip olunur. Borçluyu fazla borç altına girmeye

veya talih oyunu ile spekülasyonlarda bulunmaya sevk etmiş veya ağır faiz almak suretiyle

zaafından istifade etmiş olan alacaklıların şikayet hakkı yoktur.

Şikayet İcra İflas Kanunu 349/116 uyarınca dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır.

İİK 349 hükmü nedeniyle; burada düzenlenen tüm icra iflas suçlarının yargılamasının

349. maddeye göre yapılması ve bunun sonucu olarak tüm icra iflas suçlarından dolayı

şikayetin dilekçe veya şifahi beyanla icra mahkemesine yapılması savunulmuştur.17

5271 sayılı CMK’ unda, şahsi dava usulüne yer verilmemiş ise de, burada İcra İflas

Kanunun benimsediği kendine özgü şahsi dava usulünde bir değişiklik yapılmamış olduğu

için, bu usulün hala yürürlükte olduğu ileri sürülebilir.

Doktrinde savunulan diğer bir görüşe göre ise; İİK 349/1 de yer alan dilekçeyi veya

dava beyanını alan icra mahkemesi sözcükleri 5271 sayılı kanunun hükümleri karşısında

yaptırımı hapis cezası olan icra suçlarında artık uygulanmaz. Bu konuda Cumhuriyet

Başsavcılığına başvurulması Cumhuriyet Savcılığınca iddianame ile icra mahkemesinde ceza

davası açılması gerekir.18

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi’nin 23.02.2006 gün ve 2005/10009 E., 2006/1229 K.

sayılı kararına göre; sanık hakkında İİK.’na göre hapis cezasının uygulanmasının gerektiği

durumlarda, şikayet dilekçesi ile dava açılamayıp yargılamanın iddianame ile icra dairesine

açılacak dava üzerinden yapılması gerektiği şeklinde hüküm verilmişse de sonraki

kararlarında İİK’nun 349 ve 346. maddesinin son fıkrasına göre sanığa yöneltilen suç

hakkında iddianame ile dava açılmasının gerekmediği icra mahkemesine verilecek dilekçe ile

yargılamaya başlanacağını bildirmiştir. Yargıtay 17. H.D. ise usule ilişkin hükümlerinden,

mal uygulaması ilkesi gereği, bu konuda Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurulması ve

Cumhuriyet savcılığınca iddianame ile icra mahkemesinde ceza davası açılması gerektiği

görüşündedir.

5271 sayılı CMK’ nunda şahsi dava usulüne yer verilmemiş ise de, İİK’nun

benimsediği kendine özgü şahsi dava usulünde bir değişiklik yapılmamış olduğu için bu yasa

hala yürürlüktedir. Bu suçtan ötürü şikayet dilekçesi ile dava açılabileceğinin kabulü icra iflas

suçlarından ötürü yapılan yargılamayı hızlandıracaktır.

16 İİK 349/1: Şikayet dilekçe ile veya şifai beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan alan tetkik

mercii duruşma için hemen bir gün tayin edip şikayetçinin imzasını alır .ve maznuna celpname gönderir. Şahit

gösterilmişse o da celp olunur.

17 Sunar Gülcan

18 Artuç Mustafa-Bıkmaz Raif, İcra İflas Suçları, Ankara 2004

1

VI. ZAMANAŞIMI

A) Dava Zamanaşımı

İİK 354. maddesinde yer alan “ İcra Mahkemesinin bu bap hükümlerine göre tazyik

veya disiplin hapsine ilişkin karar, kesinleştiği tarihten itibaren 2 yıl geçtikten sonra yerine

getirilemez” hükmünden başka İİK.’nunda zamanaşımı ile ilgili başka bir hüküm

bulunmamaktadır.

Şu halde icra iflas suçları ile ilgili zamanaşımı sürelerinin başlangıç tarihler,

zamanaşımının durma ve kesilme nedenleri ile zamanaşımı sonunda verilecek karar ve

olağanüstü zamanaşımı gibi hususlarda TCK 66, 67. 68 maddelerinde düzenlenen hükümlerin

uygulanacağı, İİK’ nunda yer alan ve yaptırımı hapis ya da adli para cezası olan suçlarda dava

zamanaşımı süresi TCK’nun 66/1 e maddesine göre 8 yıl olacağı görüşünde olanlar vardır.19

Ancak; ceza davasını açma süresi bakımından,5358 sayılı kanun ile değişik İİK’ nın

347 maddesi hükmünü de göz önünde bulundurmak gerekir. Çünkü bu hüküm İİK’nun 16.

Babında yer alan eylemlerden dolayı şikayet hakkının kullanılması biçimlerini

göstermektedir. Buna göre, şikayet hakkı fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde

fiilin işlenildiği tarihten itibaren 1 yıl geçmekle düşer. Şu halde alacaklı, fiilin işlendiği

tarihten itibaren en geç bir yıl içinde, şikayet hakkını kullanarak bu ceza davasını açmak

zorundadır. Ceza davası bu süre geçtikten sonra açılırsa, mahkeme artık davanın reddine karar

vermek durumundadır.20

Bu nedenle kanaatimce; dava zamanaşımı hesaplanırken, İİK.’ nun 347. maddesindeki

şikayet hakkı ve kullanılması süresi dikkate alındığında, fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl

içinde şikayet hakkı kullanılmazsa, artık dava açılamayacağından ya da bu süreden sonra

açılmış bir dava mahkeme tarafından red edilmek durumunda olduğu için, bu suçlar

bakımından dava zamanaşımı fiilen bir yıl olarak uygulanacak demektir. Böyle olunca da,

TCK 66/1-e maddesinde düzenlenen sekiz yıllık dava zamanaşımı süresi uygulama alanı

bulamayacaktır. Bu suçlar için dava zamanaşımı süresi şikayet hakkı ve kullanılma süresi göz

önüne alınarak bir yıl olarak kabul etmek gerekir. Buna karşın şikayet hakkı zamanında

kullanılmış ve de usulüne uygun olarak dava açılmış ise, dava zamanaşımının TCK 66/1-e

uyarınca sekiz yıl olarak kabul etmek gerekir.

B) Ceza Zamanaşımı

Ceza zamanaşımı süresi TCK madde 68/1 uyarınca 10 senedir.

19 Çolak Haluk, İcra ve İflas Suçları ve Yargılama Usulü, Ankara 2005

20 Çetin Emine Halman, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, İzmir 2007

1

VII. MUHAKEME

A) Görevli Mahkeme

Görevli mahkemenin belirlenmesinde; 2004 sayılı icra iflas kanununun

348.maddesinde 5358 sayılı ve 31.05.2005 tarihinde yapılan değişiklik göz önüne alınarak

bu tarihten öncesi ve sonrası olmak üzere ikili ayrıma gidilerek incelenme yapmak gerekir.

Çünkü bu Kanunla, İcra ve İflas Kanununda yapılan değişiklikler görevli mahkemenin

saptanmasında farklı durumlar ortaya çıkarmaktadır.

Söz konusu değişikliklerden önce bu suçta görevli mahkeme “Asliye Ceza

Mahkemesiydi.” Bu değişiklik uyarınca İcra İflas Kanunun 346. maddesi aşağıdaki şekilde

değiştirilmiştir:

Görev ve birleştirme yasağı:

Bu kanun hükümlerine göre disiplin ve tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.

İcra mahkemesinin görevine giren bu işler diğer mahkemelerde görülen ceza davaları

ile birleştirilemez.

Maddeden anlaşılacağı üzere bu bapta yer alan suçlarla ilgili davalara “icra

mahkemesinde” bakılır.

B) Yetkili Mahkeme

Yetkili mahkeme değişiklikten önce tabi olarak, icra takibinin yapıldığı yerdeki asliye

ceza mahkemesi idi.21

Yapılan değişikle İcra İflas Kanunun 348.maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

Bu bapta yer alan fiillerden dolayı yetkili icra mahkemesi, icra takibinin yapıldığı

yerdeki mahkemedir.

İcra İflas Kanununun 50.maddesi ise takibin yapılacağı yeri göstermektedir.22

C) Muhakeme Safhası

Sanık, kendi eylemiyle aczine sebep olma veya durumunu bilerek ağırlaştırmak

suçundan açılan dava devam ederken hüküm verilmeden evvel suça konu eylemin temelini

21 Artuç Mustafa-Bıkmaz Raif, İcra İflas Suçları, Ankara 2004

22 İİK m. 50: Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usuli Muhakemeleri Kanunun yetkiye

dair hükümleri kıyas yoluyla tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe

selahiyetlidir.

Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. Tetkik mercii tarafından önce yetki meselesi tetkik

ve kati surette karara raptolunur.

İki tetkik merci arasında teki noktasında ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 25’inci

maddesi hükmü tatbik olunur.

1

oluşturan dosyadaki borcun tamamını faiziyle ve icra masraflarıyla birlikte öderse mahkeme

sanık hakkında açılan “davanın düşmesine” karar verir.

Eğer sanık, borcu hükümden sonra ancak dosya Yargıtay’a gitmeden önce bütün

ferileriyle birlikte öderse mahkeme ek bir kararla sanık hakkındaki davanın veya cezanın

(hüküm kesinleştikten sonra ödeme halinde) düşmesine karar verir.23

Şikayetçi, yargılama devam ederken şikayetten vazgeçerse, mahkeme, sanık hakkında

açılan davanın düşmesine karar vermelidir.

Müşteki, şikayetinden henüz karar verilmiş olmayıp, duruşma devam ederken

vazgeçebildiği gibi, karar verildikten hatta hüküm kesinleştikten sonra da vazgeçebilir.

VIII. YAPTIRIM

Suçun yaptırımı onbeş günden 6 aya kadar hapis cezasıdır.

Maddede suça ilişkin yaptırım, 5358 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, hafif

hapis cezası iken, yapılan değişikle ceza, hapis cezasına dönüştürülmüştür.

Yeni TCK sisteminde cürüm-kabahat ayırımının kaldırılması sonucu, yaptırımın

“hapis” olarak belirlenmesi fiilin Yeni TCK’ nın anladığı anlamda “suç” olarak kabul

edildiğini ortaya koymaktadır.24 Çünkü Yeni TCK sisteminde yaptırımın karşılığı “hafif

hapis” olarak belirlenmiş olsa idi, 11/05/2005 tarihli ve 5349 sayılı Kanunla, 5252 sayılı

Kanunun 7. maddesinde yapılan değişiklikle, hafif hapis cezaları idari para cezasına

dönüştürülecek, bunun sonucu olarak da fiil, 30/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler

Kanununun 225. ve 16. maddesine göre kabahat kabul edilecekti.

 

23 Alasu Yılmaz, Hukukumuzda İcra İflas Suçları, Ankara 1994

24 Çolak Haluk, Çolak Haluk, İcra ve İflas Suçları ve Yargılama Usulü, Ankara 2005

25 Kabahatler Kanunu m.2: Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırımın uygulanmasını

öngördüğü haksızlık anlaşılır.

Kabahatler Kanunu m. 16: (1) Kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımlar, idari para

cezası ve idari yaptırımlardan ibarettir.

(2) İdari tedbirler, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili kanunlarda yer alan diğer tedbirlerdir.

1

KAYNAKÇA

 Alasu Yılmaz, Hukukumuzda İcra İflas Suçları, Ankara 1994

 Artuç Mustafa-Bıkmaz Raif, İcra İflas Suçları, Ankara 2004

 Centel-Zafer- Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2005

 Çetin Emine Halman, İcra-İflas Suçları ve Yargılama Usulü, İzmir 2007

 Çolak Haluk, Çolak Haluk, İcra ve İflas Suçları ve Yargılama Usulü, Ankara 2005

 Demirbaş Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2005

 İstanbul Barosu Dergisi Ceza Özel Sayısı, İstanbul, 2007

 Kaçak, Nazif, İcra ve İflas kanunu Şerhi, Ankara, 2004

 Sunar Gülcan, İcra Hukukunda İcra Tazminatı, İstanbul 2004