SÜREÇ NASIL İŞLİYOR?
Öncelikle tasarının yasalaşması halinde zorunlu arabuluculuk sisteminin nasıl işleyeceğine ilişkin bilgi veren Av. Aksoğan, “Siz bir işçi veya işverensiniz yaşadığınız bir iş uyuşmazlığı; kıdem tazminatı, ihbar tazminatı vesaire, alacaklarınızı almak için dava açıyorsunuz. Dava ön şartı artık ilk olarak arabulucuya gitmektir. Yani arabulucuya gelmeden arabulucudan anlaşamadığınıza dair o tutanağı almadan mahkemeye başvuru yapılamıyor. Yani mahkeme taraflar arabulucuya gitmiş ama anlaşma sağlanamamış diyip yargılamaya başlıyor. Biz işçi ve işveren taraflarına eşit mesafedeyiz. Başvuru halinde atıyorum hangi işveren olduğunu, adresini alıyoruz ve Bakanlık logolu bir tebligat gönderiyoruz ve bu tebligatta arabuluculuğu anlatıyoruz. Diyoruz ki taraflara en kötü sulh en iyi davadan iyidir. Bunun bize dönüşünün yapılmasını istiyoruz. Eğer dönmez iseler 30 gün içerisinde bunu reddetmiş sayılıyor karşı taraf. Ki daha önce cevap alamadığımız hiç olmadı. Ardından biz adeta bir dava duruşması gibi ajandamızı alarak büromuzda tarafları bir araya getiriyoruz. İlk buluşma gergin olabiliyor ama devreye biz giriyoruz burada, bu aslında günlük hayatta yaptığımız ve Türk kültüründe olan bir şey. İnsanlar sonunda gayet ılımlı bir şekilde anlaşıp buradan ayrılıyor. Toplumsal ilişki de bozulmamış oluyor, belki o işçi bayramda o işverene gidiyor. Ama mahkemelerde mutlaka bir kırılma yaşıyoruz” ifadelerini kullandı.
“KAZAN KAZAN İLKESİ”
Konuşmasını zorunlu arabuluculuk sistemini anlatarak sürdüren Aksoğan, kendilerinin zorunlu olmadığı zamanlarda da arabuluculuk görevini yürüttüğünü hatırlatarak, “Biz, zorunlu arabuluculuk tasarısından önce de bu görevi yerine getiriyorduk ve yüzde 98 gibi bir başarımız söz konusu idi. İşçinin de işverenin de olumlu anlamda işine geliyor bu sistem. Bu sistemle iki taraf da kazanıyor kazan/kazan ilkesi devreye giriyor. Oysa dava açıldığında bir kırılma noktası yaşanıyor, süreç uzuyor artı masraflar vesaire bütün bunların sonunda da sadece bir taraf kazanıyor ve tüm bunların sonunda tamiri mümkün olmayan ilişkiler söz konusu olabiliyor. Ama arabuluculuk sürecinde, ki şuana kadar olan tecrübeme dayanarak söylüyorum iki taraf da çok mutlu ayrılıyor. Çünkü insanlar iletişim kazalarından dolayı biliyorsunuz sıkıntılar yaşayabiliyor. Arabuluculukta biz önce tarafları bir araya getirip bu iletişim kazalarını tamir ediyoruz karşılıklı helalleştirerek iki tarafı da mutlu gönderiyoruz” diye belirtti.
‘EN ÖNEMLİSİ SÜREDEN KAZANIM’
Arabuluculuk sisteminin toplumsal barışın gelişmesi yönünde ciddi katkı sunacağını ifade eden Aksoğan, “En önemlisi arabuluculukta süreden kazanıyoruz. İş mahkemelerinde bir dava açtığımızda minimum 300-400 günden aşağı sonuç çıkmıyor ki bunun temyiz süreci, alacakların alınma süreci derken süre gittikçe uzuyor. Daha dün bir grup işçi geldi benimle görüşmeye ve ilk söyledikleri şey paramızı en kısa sürede nasıl alabiliriz oldu. Adliyelerin soğuk yüzü işçi işveren arasındaki psikolojik gerginlik, işveren açısından firmasının veya şirketinin adının duyurulması gibi durumlar da göz önüne alındığında arabuluculuğun önemi burada ortaya çıkıyor” dedi.
“ASLA HAKLARDAN FERAGAT EDİLMİYOR”
Arabuluculukla ilgili yanlış anlaşılmaların da var olduğunu aktaran Aksoğan, “Burada yanlış anlaşılan bir nokta var ki; arabulucu sanki tarafları bir araya getirip işçiyi daha az meblalara ikna ediyormuş gibi bir algı söz konusu. Oysa süreçte hiçbir zorlama yok. İşçi de işveren de istedikleri zaman ‘biz bu süreci devam etmek istemiyoruz’ diyebilirler, işimize gelmiyor diyebilirler, teklifleri kabul etmiyoruz diyebilirler tamamen özgürler, istedikleri andan itibaren arabuluculuk sürecini sonlandırıp mahkemeye gidebiliyorlar. Zorunlu arabuluculuk denilme sebebi, arabuluculuğun davanın ön şartı haline getirilmesi ile ilgili bir durum. Bu anlamda zorunlu deniliyor yoksa işçi de işveren de istedikleri her aşamada bırakıp iş mahkemelerine gidebilir, zorlama söz konusu değildir. İnsanlar artık bir şeyleri dostane çözmek istiyorlar karşılıklı da memnun kalıyorlar. Asla haklardan feragat söz konusu değildir. Benim bugüne kadar çözdüğüm anlaşmazlıklarda tarafların haklarını, rakamları milimi milimine hesapladık. Ve mahkemede belki 2 veya 3 sene sonra alacağı miktarı şahıs 3 gün içerisinde aldı. Bu tamamen mahkemelerin iş yükünü kolaylaştırmak üzere barışı esas alarak yürütülen bir sistemdir” diyerek eleştirilere cevap verdi.
“HERKES BARIŞÇIL YÖNTEM İSTİYOR”
Malatya’da arabuluculuk sisteminin yeni yeni anlaşılmaya başlandığını, insanların sulh yolu ile sorunlarını çözmek istediğine vurgu yapan Aksoğan, “İlk başladığımız döneme göre çok daha iyi anlaşılıyor arabuluculuğun ne olduğu. Ben bunu hep anlatırım biz bu işe ilk başladığımızda bir amcamız eşi ile arası açılmıştı ve bize gelmişti ‘kızım aramı bul’ diye. Sonra ben işin aslında ne olduğunu anlatınca daha çok hoşuna gitti köylerde de mahallelerimizde de bu yöntem kullanılan bir yöntem. Yani bu arabuluculuk toplum açısından da beklenilen bir şey aslında. Herkes barışçıl yöntem istiyor artık. Şuan için Malatya’da arabuluculuğun ne olduğu ve nasıl işlediğine dair bir farkındalık var. Dün gelen işçilerimiz benden çok daha sürece hakimdiler. Bir sene önce ben arabuluculuğu anlatırken bir baktım ki onlar bana anlatmaya başladı” dedi.
“MUHALEFET OLMAK İÇİN MUHALEFET OLUNMAMALI”
Dernek olarak kendilerini geliştirecek ve katkı sunacak her türlü eleştiri/öneriye açık olduklarını da belirten Av.Aksoğan, “Biz tüm dernek başkanları olarak arabuluculuk ile fikirlerimizi birbirimize sunuyoruz ama aslında bizler destek de bekliyoruz. Muhalefet olmak için bize muhalefet olunmamalı bu denenmeli yeni bir şey ve denenmeli. Olmuyorsa hepimiz evet olmuyor deriz ama bugüne kadar da elde edilmiş yüzde 98’lik bir memnuniyet başarı durumu var. Bu anlamda bize destek olunmalı diye düşünüyorum” diye konuştu.
İŞİ UZMANINA SORUN!
Malatya Arabuluculuk Dernek Başkanı Av. F. Betül Aksoğan, konuşmasının sonunda vatandaşa bir uyarıda bulunarak şunları söyledi: “İnsanlarımız lütfen gelip bizlere danışsınlar avukatlardan arabuluculardan ki arabulucular aynı zamanda avukat olmak zorunda, gelip lütfen bizlerden bilgi alsınlar. Gerçekten kulaktan dolma bilgiler insanları çok farklı ve yanlış yönlendirebiliyor. Bilinçli yardım alsın insanlarımız. Kahvede orada burada duyulan şeyler çok yanlış. Maalesef bizde herkes avukattan çok avukat, doktordan çok doktor bunlar çok yanlış lütfen uzmanına sorulsun bu çok önemli.” |