VAKIFLARDA MAL VARLIĞI

VAKIFLARDA MAL VARLIĞI

İÇİNDEKİLER

A- Genel olarak……………………………………………………………………………….2
B- Vakıflarda Mal Tahsisi……………………………………………………………………3
a) Taşınmaz Mallar…………………………………………………………………………4
b) Taşınır Mallar……………………………………………………………………………5
c) İrtifak Hakları……………………………………………………………………………5
d) Alacak Hakları…………………………………………………………………………..5
e) Bir Mamelek veya İşletmenin Tahsisi ………………………………………………….5
C- Mal Tahsisinin Hukuki Mahiyeti………………………………………………………….6
D- Vakfın Tescili……………………………………………………………………………..7
E- Yeni Vakıflar Kanunu Tasarısı İle Getirilen Düzenlemeler………………………………8
F- Değerlendirme…………………………………………………………………………….11
Kaynakça………………………………………………………………………………………………………………… 12

VAKIFLARDA MAL VARLIĞI

 

A – GENEL OLARAK :

Vakıf, bir mal veya mal topluluğunun belirli ve sürekli bir amaca tahsis
edilmesi ve tahsis edilen mal topluluğuna tüzel kişilik kazandırılmasıdır.

Vakıflarla ilgili birinci düzenleme Türk Medeni Kanununun 101 – 117.
maddelerinde yer almaktadır ve bu hükümler Medeni Kanunun kabulünden sonra kurulan
vakıflara ilişkin hükümlerdir. Medeni Kanunun kabulünden önce kurulan ve fiilen faaliyette
bulunan vakıflar bu kanun kapsamı dışındadır.

Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 4 Ekim 1926 tarihinden önce, hayır
yapmak isteyen zengin kişiler tarafından ve Allah’ın rızasını kazanmak için bir maldan veya
onun gelirinden yararlanma hakkını topluma veya toplumda ihtiyacı olanlara tahsis ederek
vakıf kurabiliyordu. Ancak, vakıf için bir “ Vakfiye “ nin olması ve bu vakfiyenin de kaydı
gerekiyordu.

Ayrıca, vakfiyesi olmadığı ve sicilde kaydı da bulunmadığı için kuruluş
tarihi bilinmeyen vakıflar Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra da devam etmiştir.

Hukukumuzda vakıflarla ilgili iki farklı düzenleme bulunmaktadır. Birinci
düzenleme Medeni Kanunun 73 – 81/B maddeleriyle yapılmış ve vakıf “ Tesis, başlı başına
mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir. “ şeklinde tarif
edilmiştir. 13.07.1967 tarih ve 903 sayılı kanunla yapılan bir değişiklikle de maddede yer
alan“ tesis “ terimi “ Vakıf “ olarak değiştirilmiş ve bu hükümler Medeni Kanun’un
yürürlükten kaldırıldığı tarihe kadar uygulanmıştır.

Yürürlükten kaldırılan Medeni Kanun yerine kabul edilip 01.01.2000
tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 101 – 117. maddeleriyle de
vakıflara ilişkin düzenlemeler yapılmış ve yeni hükümler getirilmiştir.

Gerek yürürlükten kaldırılan Medeni Kanun ve değişiklikleri ve gerekse
halen yürürlükte olan Türk Medeni Kanunu incelendiğinde, Medeni Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihten sonra yasal koşullar dışında vakıf kurma imkanı kalmamıştır.

Vakıflara ilişkin ikinci düzenleme ise, 1935 yılında çıkartılan 2762 sayılı
Vakıflar Kanunu’dur. Bu kanun Medeni Kanunun kabulünden önce kurulmuş olan vakıflar
hakkında düzenleme yapan bir kanundur. Bu kanunla, bu kanunu yürürlükten kaldırmak
üzere hazırlanan “ Yeni Vakıflar Kanunu Tasarısı “ ve bu tasarının getirdiği yenilikler
hakkında konumuzu ilgilendiren hükümleri üzerinde ileride ayrıca durulacaktır.

B – VAKIFLARDA MAL TAHSİSİ

Türk Medeni Kanunu’nun 101. maddesi vakfı “ Vakıflar, gerçek veya tüzel
kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel
kişiliğe sahip mal topluluklarıdır. “ şeklinde tanımlamıştır.

Bu tanımlamaya göre, vakıf üç temel unsurdan oluşmaktadır. Birinci ve en
önemli unsur “mal veya mal topluluğu “ unsurudur. Diğer “belli bir amaç “ ve “ tüzel kişilik
için tahsis “ unsurları konumuz dışında olduğundan , burada sadece “ vakfın mal
veya mal topluluğu “ unsuru üzerinde durulacaktır.

Madde 101’e göre, vakfın kurulabilmesi için vakfa mal tahsis edilmesi
zorunludur. Buradaki mal, mülkiyet konusu olabilen maddi varlığa sahip, para ile
ölçülebilen her türlü eşya ile vakfın mal varlığına girebilen haklardır.

Kanun vakfa tahsis edilebilecek malları tek tek saymamış, mal tabirini
kullanarak, mal varlığı dışındaki gerçekleşmiş veya gerçekleşecek bütün gelirleri veya
ekonomik değerleri olan bütün hakların da vakfa tahsis edilebileceğini öngörmüştür. Bu
nedenle mal kavramına dahil olan bütün mal varlığı değerlerinin tahsisi mümkündür.

Kanunda ifadesini bulan bu mal kavramı içinde, taşınmaz ve taşınır mallar,
alacak hakları, intifa hakkı, fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar, para ve her türlü menkul
kıymetler, devre mülk hakkı vesair haklar vakfa tahsis edilebilecek mallar arasında

sayılabilir. Ayrıca mal , hak ve alacak ve borçlarıyla bir bütün teşkil eden mamelek veya bir
iktisadi işletmenin tahsisiyle de vakıf kurulabilir.

Yukarıda sayılan vakfa tahsis edilebilecek mallar hakkında çeşitlerine göre
kısaca üzerinde durmak gerektiği kanaatindeyim.

a) Taşınmaz mallar : Faydalanma veya gelirinden istifade etme yönünden
tahsise en elverişli mallardır. Tahsis edilen taşınmaz mallar, vakfın tescil edilmesi kararını
müteakip, mahkemece vakıf adına tescilleri için tapu idaresine re’sen bildirilir. T.M.K.nun
105. maddesi “ Özgülenen malların mülkiyeti ile haklar , tüzel kişiliğin kazanılmasıyla
vakfa geçer. Tescile karar veren mahkeme , vakfedilen taşınmazın vakıf tüzel kişiliği adına
tescil edilmesini tapu idaresine bildirir. “ hükmü ile bu hususu düzenlemiştir.

Vakfa tahsis edilip, vakıf tüzel kişiliği adına tescil edilen taşınmazı
mütemmim cüz’ü ( tamamlayıcı parçaları) ve teferruatı da tahsis kapsamındadır. T.M.K.nun
684. maddesi “ Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur.
Bütünleyici parça yerel adetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe,
zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan
parçadır. “ düzenlemesiyle teferruatı düzenlemiştir.

Maddeden açıkça anlaşıldığı üzere , teferruat niteliğindeki şeyler genel olarak
tahsis kapsamı içindedir. Ancak, vakfeden teferruatı tahsis kapsamı dışında bırakabilir.
Teferruat bu yönü ile mütemmim cüz’den farklıdır, mütemmim cüz’ün asıl şeyden ayrılması
ve tahsis kapsamı dışında bırakılması mümkün değildir.

b) Taşınır mallar :

Taşınır mallar içinde para çok önemlidir ve çoğu vakıf sadece para tahsisi
suretiyle kurulmaktadır. Vakfın amacını gerçekleştirmeye elverişli her türlü taşınır mal
vakfa tahsis edilebilir. Bu mallar Otomobil, uçak, faks , telefon, röntgen cihazı gibi çok
çeşitli olup, vakfın amacını gerçekleştirmeye yarar sağlayabilecek her türlü menkul mallar
tahsis edilebilecek mal olarak sayılabilir.

c – İrtifak Hakları : T.M.K’.nun 780 – 793. maddeleri arasında düzenlenen
taşınmazlara bağlı irtifak hakları mahiyetleri itibariyle tahsise elverişli değildir. Bu
maddelerde düzenlenen irtifak hakları taşınmaz mallara bağlı olduklarından , taşınmazlara
kim malik olursa, irtifak hakkı da ona ait olacağından , vakfa tahsis edilen böyle bir
taşınmaz mal ile ilgili irtifak hakları da vakfa intikal etmiş olacaktır.

d – Alacak Hakları :

T.M.K’.nun 101. maddesindeki “mal “ kavramına alacak hakları da dahildir ve
vakfedenin alacak haklarını da tahsis etmesi mümkündür. Ancak, vakfedilen böyle bir
alacağın ihtilaflı olmaması gerekir. Karşı taraf , vakıf kuran bu alacağını ispat etmeğe
yarayan belgelere sahip değilse, böyle bir alacak tahsisi yoluyla vakıf kurulamaz.

e – Bir Mamelek veya İşletmenin Tahsisi:

Yürürlükten kaldırılmış olan M.K.nun vakfın kuruluşunu düzenleyen 73.
maddesinin 13.07.1967 tarih ve 903 sayılı kanunla eklenen 2. fıkrasında Bir mamelekin
bütününün de vakfedilebileceği kabul edilmektedir. Mamelek kavramına mal, alacak ve
borçlar da dahildir ve bir bütündür. Nitekim, Türk Medeni Kanununda “ mamelek “ yerine
“ malvarlığı “ tabiri kullanılmıştır. ( Dr.Murat Doğan, Vakıflarda Mal Varlığı Seçkin
Yayınevi 2000 sa:67 )

 

Yukarıda gösterilen ve vakfa tahsis edilen bu mal ve hakların, vakfın amacını
gerçekleştirmeye yeterli olması gerekir. Hukuken var olan bir vakıf , fiilen amacını
gerçekleştirecek mal varlığına sahip değilse, o vakıf ölü bir vakıftır. Bu nedenle,
mahkemece vakfın tesciline karar verilirken, tahsis edilen malların vakfın amacını
gerçekleştirmeye yeterli olup, olmadığını araştırması gerekir. Bu konuda Türk Medeni
Kanunu’nda açık bir hüküm yoktur. Ancak, Vakıflar Hakkında Tüzük’ün 2. maddesi “
Vakfın tescilinden önce, gayesini gerçekleştirecek oranda belirli mal varlığının vakıf
senedinde gösterilmesi gereklidir. “ hükmünü getirmiştir. Buna göre, mahkemece ,vakfın
mal varlığının , amacı gerçekleştirmeye yeterli olup, olmadığı araştırılacak ve yeterli
görüldüğü takdirde ancak tescile karar verecektir.

Nitekim, Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 2004/2642 E. 2004/5261 K. sayı ve
22.06.2004 tarihli kararıyla “ Türk Medeni Kanunu’nun 101. maddesi hükmüne göre
vakıf, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca
özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluğu olduğundan, özgülenen mal ve
hakların amacın gerçekleşmesine – en azından başlangıç olarak – yeterli bulunması
zorunludur. “ gerekçesiyle yerel mahkeme kararını bozmuştur.

C – MAL TAHSİSİNİN HUKUKİ MAHİYETİ

Vakıf kurmak için bir malın veya mal topluluğunun tek taraflı bir irade
beyanı ile belirli ve sürekli bir amaca tahsis edilmesi yeterlidir. Mal tahsisi tek taraflı irade
beyanı ile yapılan bir hukuki işlemdir. Bu irade beyanının herhangi bir şahsa yöneltilmesi
gerekmez .

T.M.K.nun 102. maddesi “ Vakıf kurma iradesi, resmi senetle veya ölüme
bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile
tüzel kişilik kazanır. “ düzenlemesini yapmıştır.

Bu hükme göre, vakfeden, vakfın sağlığında hüküm ifade etmesini istiyorsa,
noterde düzenlenecek “Vakıf Senedi “ ile ölümünden sonra hüküm doğurmasını arzu
ediyorsa “ Ölüme Bağlı Tasarruf” yoluyla ve tek taraflı irade açıklamasıyla vakfa vücut
veren mal tahsisini yapacaktır.

Vakıf senedinin noterde re’sen düzenleme şeklinde yapılması bir geçerlilik
şartıdır. Kanunun öngördüğü bu resmi şekle uyulmamışsa, tanzim edilen senet geçersizdir
ve geçersiz bir senede istinaden mahkemece de tescil kararı verilemez. Yargıtay 18. Hukuk
Dairesi de ,2004/8116 E. 2005/968 K. sayı ve 21.02.2005 tarihli kararında “ 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun 102. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre , vakıf resmi senetle
kurulacağı cihetle vakıf senedinde yapılması istenilen değişikliğin de resmi senetle
yapılması gerekir .” gerekçesiyle yerel mahkeme kararını bozmuştur.

Ölümden sonra hüküm ifade etmesi istenen vakfın da ölüme bağlı tasarrufla
kurulacağı yasa gereğidir. Ancak, tek taraflı irade beyanıyla kurulan vakıfta sadece
vasiyetname ile kurulması mümkündür. Diğer ölüme bağlı tasarruflarla ve özellikle miras
mukavelesi yolu ile vakıf kurulup kurulamayacağı hususu tartışmalıdır.( Dr. Murat Doğan,
Vakıflarda Mal Varlığı sa:32)

Türk Medeni Kanunu sınırlayıcı bir ifade kullanmadığından, vasiyetnamenin
her şekliyle vakıf kurmak mümkündür. Resmi, yazılı ve sözlü vasiyet yoluyla da vakıf
kurulabileceği, doktrinde de kabul görmüş bulunmaktadır.( Hatemi, Kişiler Hukuku Dersleri
, İstanbul 1992 sa: 139)

D – VAKFIN TESCİLİ

T.M.K.nun 102. maddesinin 1. fıkrasında “ Vakıf kurma iradesi, resmi senetle
veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan
sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.” hükmünden sonra 3. fıkrasında “ Mahkemeye
başvurma, resmi senet düzenlenmiş ise, vakfeden tarafından ; ölüme bağlı tasarrufa
dayanıyorsa ilgililerin veya vasiyetnameyi açan sulh hakiminin bildirimi üzerine ya da
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce re’sen yapılır. Başvurulan mahkeme, mal ve hakların
korunması için gerekli önlemleri re’sen alır.” Denmektedir.

Bu hükme göre, vakfeden tarafından vakıf kurma iradesi resmi senetle veya
vasiyetnameyle açıklandıktan sonra, vakfın tüzel kişilik kazanabilmesi için mahkemece
tescile karar verilmesi ve tescili müteakip de, vakıf siciline tescil edilmesi gerekir.

Tescil istemini içeren başvurunun maddede yazılı vakfeden tarafından veya
vasiyetnamedeki ilgililerce veya vasiyetnameyi açan sulh hakimini tarafından ya da Vakıflar
Genel Müdürlüğü’nce re’sen yapılması gerekir.

Tescil istemini içeren başvuru bir dava niteliğinde değildir. Bu başvuru
ihtilafsız kaza işlemidir ve mahkeme de dosya üzerinden karar vermek durumundadır.
Ancak, gereken hallerde , mahkemece yapılan bir inceleme sırasında vakfedeni ve diğer
ilgilileri dinleyebilir. Bu , tescile ilişkin işlemin mahkemece değerlendirilmesine yöneliktir

ve çekişmesiz kaza niteliğindeki tescil isteminde bu kişilerin taraf olmalarını gerektirmez.
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin 2004/3164 E. 2004/4142 K. sayı ve 18.05.2004 tarihli
kararıyla ayni doğrultuda görüş bildirmiş bulunmaktadır.

Buna göre; vakıf kurma işlemi vakıf senedinin resmi şekilde noterde re’sen
düzenlenmesi veya vasiyetnamenin usulüne uygun şekilde yapılmasıyla vakıf kurma işlemi
tamamlanmış olmamaktadır. Vakfın vücut bulabilmesi ve tüzel kişilik kazanıp, faaliyete
geçebilmesi için mahkemenin kararına ve bu kararın vakıf siciline tesciline bağlıdır. Bu
husus T.M.K.nun 102. maddesinin 1. fıkrasında “ vakıf yerleşim yeri mahkemesi nezdinde
tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır “ şeklinde ifade edilmiştir.

E-YENİ VAKIFLAR KANUNU TASARISI İLE GETİRİLEN
DÜZENLEMELER

Yeni Vakıflar Kanunu tasarısı 83 maddeden ibaret bir tasarıdır ve bu tasarı
T.B.M.M.’de görüşülerek 09.11.2006 tarihinde 5555 sayılı kanun olarak kabul edilmiş ve
onay için 14.11.2006 tarihinde Cumhurbaşkanlığı’na gönderilmiştir.

Ancak, meclisten geçen tasarı Cumhurbaşkanlığı’nca bir daha görüşülmek
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geri gönderilmiştir ve tasarı halen meclis
komisyonlarında görüşülmektedir ve yasalaşmamıştır.

Tasarının 1. maddesi “bu kanun ;vakıfların yönetimi, faaliyetleri, ve
denetimine, yurt içi ve yurt dışındaki vakıf taşınır ve taşınmaz eski eserlerin tescili,
muhafazası, onarımı ve yaşatılmasına, vakıf mallarının ekonomik şekilde işletilmesi ve
değerlendirilmesinin sağlanmasına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi… amacıyla
hazırlanmıştır. “ hükmüyle kanunun amacını belirtmiştir.

Tasarının genel gerekçesinde de “ vakıf , bir mülkün menfaatlerinin hayri,
sosyal ve kültürel hizmetlere tahsis edilmek üzere, özel mülkiyetten çıkarılarak kamu
mülkiyetine geçirilmesi “ şeklinde tanımlanmıştır.

Bu tasarı vakıfların kuruluşuyla ilgili yeni hükümler getirmiş ve tasarının5.
maddesiyle Yeni vakıfların Türk Medeni Kanunu’na göre kurulacağını ve faaliyet
göstereceğini öngörmüştür. O halde T.M.K.’nun vakıfların kuruluşuyla ilgili 101. vd.
maddeleri bu yeni tasarıya göre de aynen uygulanacaktır.

Ancak, bu kanuna göre vakıflar gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve
hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülenmeleriyle oluşan mal varlıklarının , vakfın
amacını gerçekleştirmeye yeterli olup, olmadığını mahkeme belirleyecektir. Bu hüküm
T.M.K.’nda olmayan yeni bir hükümdür.

Tasarının 5. maddesinin son fıkrası önemli sonuçlar doğurabilecek bir fıkradır.
Bu fıkraya göre , yabancılar Türkiye’de vakıf kurabilecek ve kuracakları bu vakıflar
vasıtasıyla örgütlenip, faaliyette bulunabileceklerdir.

Yürürlükteki T.M.K. hükümlerine göre kurulan vakıfların ve yöneticilerinin
Türkiye Cumhuriyeti uyruğunda olması gerekir. Ancak, vakfa ait eğitim, sanat ve sağlık
kuruluşlarının yönetim organlarında salt çoğunluk oluşturmamak şartıyla, yabancı
uyrukluların da görev almalarına Bakanlar Kurulu’nca izin verilebilmektedir.

Bu yasal düzenlemelere göre, hali hazırda , yabancılara vakıf kurma hakkı
tanındığı, ayrıca belli faaliyet alanlarında çoğunluk oluşturmamak ve Bakanlar Kurulu’ndan
izin almak şartıyla yönetici olabilmek mümkündür.

Yeni Vakıflar Kanunu tasarısının 5. maddesiyle “ Yabancılar Türkiye’de
vakıf kurabilirler .”, tasarının 6. maddesiyle de “ vakıfların yönetim organlarında görev
alanların çoğunluğunun , Türkiye’de yerleşik bulunması gerekir. “ şeklinde bir düzenleme
yapılmıştır.

Tasarının bu maddesi, vakıf yöneticilerinin tamamının yabancı uyruklu
olabilmesine imkan vermektedir. Bu konuda tek kısıtlayıcı düzenleme, vakıf yönetimindeki
yabancıların çoğunluğunun Türkiye’de yerleşik olması şartının getirilmiş olmasıdır.
Tasarının bu şekilde tekrar T.B.M.M.’nden geçmesi halinde, T.M.K.’na göre kurulacak yeni
vakıf yöneticilerinin tamamı yabancı uyruklu olabilecektir.

 

T.M.K.’na göre yabancılara yeni vakıf kurma hakkının ve yönetme
yetkisinin tanınması bu vakıflarca hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın üst kuruluş kurma
veya daha önce kurulmuş olan üst kuruluşlara üye olma hakkı da elde edilmiş olacağından,
vakfı yöneten bu yabancılar , bu sıfatları nedeniyle vakıf üzerinden her türlü Anayasal hakkı
kullanarak ciddi bir inisiyatif elde etmiş olacaklardır.

Yabancıların elde edeceği bu potansiyel güç onlara sadece ekonomik değil,
stratejik olarak da önem arz eden bir güç sağlayacaktır. Bu tasarının kanunlaşması halinde
,küresel sermayenin önde gelen isimleri Türkiye’de kuracakları vakıflarla veya bunların üst
kuruluşlarıyla iktisap edecekleri taşınmazlar, sahip olacakları finans kaynakları ve
kurulacak ve işletilecek her türlü ticari şirket ve işletmeleriyle büyük bir sosyal destek
potansiyeli sağlayacaklardır.

Yeni Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın , yabancıların Türkiye’de taşınmaz
iktisaplarıyla ilgili Tapu Kanunu’nun 35. maddesiyle birlikte ele alınması gerektiği
kanaatindeyim. 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35. maddesinin 1. paragrafı uyarınca, yabancı
uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uymak kaydıyla taşınmaz
iktisap edebilecekler ve taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak tesis edebileceklerdir. Yabancı
uyruklu bir gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazların toplam yüzölçümü 2.5
hektarı geçemeyecek, ancak bunu 30 hektara kadar arttırmaya Bakanlar Kurulu yetkili
olabilecektir.

Yeni Vakıflar Kanunu Tasarısı, Tapu Kanunu ile birlikte düşünüldüğünde
şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır. Yabancı uyruklu bir gerçek kişi, mütekabiliyet (
karşılıklılık) ilkesine bağlı kalmadan tek başına Türkiye’de vakıf kurabilecek, kurduğu
vakıfta yine tek başına yönetici olabilecektir. Bu durumda Tapu Kanununun yabancıları
taşınmaz mal iktisaplarına getirdiği sınırlamanın hiçbir hukuki dayanağı kalmayacaktır.
Çünkü Türkiye’de yabancıların kurup yöneteceği vakıflar, sonuçta Türkiye’de Türk Medeni
Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olacaktır. Türkiye’de kurulduğu ve mal varlığı da
Türkiye’de olduğu için vakfı kuran ve yönetenler yabancı uyruklu da olsa vakıf Türk Tüzel
kişiliğine sahip olacak ve vakıf adına sınırsız taşınmaz satın alabilecek ve taşınmaz üzerinde
sınırlı ayni hak tesis edebilecektir.

F- DEĞERLENDİRME

Sonuç olarak, yeni Vakıflar Kanun Tasarısı yabancılara Türkiye’de örgütlenme
faaliyetinde bulunma ve vakıf üzerinde dolaylı da olsa taşınmaz mal edinme hakkı
tanıdığından ,bu düzenleme anayasaya aykırıdır. Yabancıların Türkiye’de kuracakları
vakıflar için mütekabiliyet “karşılıklılık” esasına göre Türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının
da en azından eşit düzeyde olmak üzere vakfın yönetiminde yar almasını sağlayacak
kısıtlamalar getirilmelidir. Karşılıklılık şartı aranmaksızın yabancı uyruklu kişilerin
kuracakları vakıflara Türkiye’de taşınmaz mal iktisabı hakkını tanımak kamu yararı ve ülke
güvenliğini tehlikeye dürecek bir husustur. Çünkü bu şekilde ülke toprakları yabancılar
tarafından kolayca satın alma yoluyla ele geçirilebilecektir.

 

KAYNAKÇA

1- Doğan, Dr.Murat, Vakıflarda Mal Varlığı Seçkin Yayınevi, 2000
2- Hatemi, Hüseyin, Kişiler Hukuku Dersleri, İstanbul, 1992
3- Yeni Vakıflar Kanunu Tasarısı
4- Yeni Vakıflar Kanunu Tasarısı Gerekçesi
5- İlhan, Ahmet, Yeni Vakıflar Kanunu Tasarısı Eleştirisi
6- Vakıflar Genel Müdürlüğü internet sitesi (www.vgm.gov.tr)
7- www.memurlar.net internet sitesi
8- Yargıtay Kararları

Comments

  1. Nedim Akay Aralık 16, 2018 at 11:26 am

    Son derece faydalı açıklama,, teşekkürler. Vakfın amacını gerçekleştirmeye elverişli her türlü mal vakıf kuruluşu için yeterli olarak anlıyorum. Acaba; çalışan ve kullanılan bir yazılım programı (tamamen vakfın amacına yönelik olacak) da kuruluş için yeterli midir. Bunun değer tespiti nasıl yapılır. Değerli vaktinizden çalarak yanıt vermenizi ümidiyle tekrar teşekkür ederim.

Leave a Comment